Cumartesi, Kasım 16, 2024
Gazete Makaleleri

Gençlikte Yapılacak Bazı Görevler

Makalemizin başında evvelâ “genc”i bir ta’rîf etmekte fayda var:

Bir insana, 30 yaşına kadar “genç”, 50 yaşına kadar “yetişkin”, 70 yaşına kadar “ihtiyâr”, 70’den sonra ise “pîr-i fânî” denilmektedir. Demek ki dünyâ hayâtı, böyle 4 basamak hâlinde ele alınıyor.

İnsanın bütün hayâtı da aslında 4 safhadan ibârettir: 1- Anne karnındaki hayâtı, 2- Dünyâ hayâtı, 3- Kabir hayâtı, 4- Âhıret hayâtı.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini biliniz: Ölmeden önce hayâtın, hastalıktan önce sıhhatin, dünyâda iken âhireti kazanmanın, ihtiyârlıktan önce gençliğin, fakîrlikten önce zenginliğin kıymetini biliniz.” [Hâkim]

“Allah katında en sevgili olan, tövbe eden gençlerdir.” [Riyâdu’n-Nâsıhîn]

“Tövbe eden bir gencin cenâzesi bir kabristâna getirilince, Allahü teâlâ: “Ey Melekler, bu kabristândan azâbı kaldırın. Buraya tövbe eden bir genç getirildi. Onun olduğu yerdekilere azâp etmeye hayâ ederim” buyurur ve bütün kabristândakilerden kırk gün, azâp kalkar.” [Riyâdu’n-Nâsıhîn]

Büyük âlim ve velîlerden Muhammed Ma’sûm Fârûkî hazretleri gençliğin, ömrün en kıymetli zamanı olduğunubelirtiyor. Şöyle buyuruyor:

“Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor, ihtiyârlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzûmlu iş olan, ma’rifetullahı kazanmayı, hayâl olan ömrün sonuna bırakıyoruz. En şerefli olan zamanları, en zararlı, en kötü şey olan nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyoruz. Peygamber Efendimiz, “Yarın yaparım diyenler, helâk oldular, aldandılar” buyurdu.

 Allahü teâlâ, insanları ve cinnîleri niçin yarattı? “Ma’rifetullah”a ve Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşmak için yarattı.

[Ma’rifetullah, Allahın zâtını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zâtını tanımak, anlaşılmayacağını anlamaktır. Sıfatlarını tanımak ise, mahlûkların sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır.]

Nefislerimizin arzuları peşinde koşan biz ahmaklar, ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız? Ne zamana kadar bu ni’metten mahrûm kalacağız? Nefsi ve şeytânı sevindirmeğe ve Allahü teâlânın rızâsından mahrûm  kalmaya daha ne kadar devâm edeceğiz?

Dünyâ lezzetleri nefsin arzularıdır. İnsanın, Allahü teâlânın ma’rifetine kavuşmasına mâni olan en kuvvetli düşmânı da nefsinin arzûlarıdır. Bu arzûlar bitmez ve tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. “Maksûdun, ma’bûdundur” sözü meşhurdur. “Nefislerinin arzûlarını ilâh edinenleri görmedin mi?” âyet-i kerîmesi, bu sözümün vesîkasıdır.” [C. 1,  M. 65]

Şâir diyor ki:

“İki şey vardır ki, bunların hasreti,

Kimler olursa olsun, yakar herkesi.

Göz kan ağlasa, haklarını ödeyemez,

Birisi gençlik, biri de, dîn kardeşi!”

“Geçti gençlik, tatlı bir rü’yâ gibi, ey çeşmim zâr! (Ey gözüm ağla)

Beni mecnûn etti girye (göz yaşı), meskenim olsun mezâr!” diyen zât da ne güzel söylemiştir?

Peygamber Efendimiz; “Bütün çocuklar, müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyaya gelirler. Bunları, sonra anaları-babaları,  yahûdî veya hıristiyân yâhûd mecûsî yaparlar” buyurarak, müslümanlığın yerleştirilmesinde en mühim işin, çocukların ve gençlerin iyi terbiye edilmesi olduğunu bildiriyor. O halde her müslümanın birinci vazîfesi, evlâdına dînini, îmânını, Peygamberini ve kitâbını (Kur’ân-ı Kerîm’i) öğretmektir.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî (rahmetullahi aleyh) buyurmuştur ki: Evlât büyük bir nimettir. Ni’metin kıymeti bilinmezse, elden gider. Bunun için pedagoji yani çocuk terbiyesi, İslâm dîninde çok kıymetli bir ilimdir.

İmâm-ı Gazâlî (rahmetullahi aleyh) de şöyle buyurmaktadır: Çocuğun terbiyesine çok dikkat etmelidir. Onun kötü arkadaşlarla düşüp kalkmasına mani olmalıdır. Kötü arkadaş, çocuğun edeb ve terbiyesini bozar.

Zaman zaman makalelerimizde ifâde ediyoruz; ama burada, altını çizerek tekrâren ifade edelim ki:

Dînimizde, târihimizde, kültür ve medeniyetimizde eğitimden maksat “iyi insan”, orijinal ismiyle söylemek gerekirse “insân-ı kâmil” meydâna getirmektir. Burada, hemen İmâm-ı Gazâlî’nin bir sözünü hâtırlıyoruz. Buyuruyor ki:

“İnsanlar üç gruptur: Birinci grup, gıdâ gibidir; herkese her zaman lâzımdır. İkinci grup, devâ (ilâç gibidir); bazı insanlara bazen lâzım olur. Üçüncü grup ise, illet (maraz, dert, hastalık) gibidir; herkes ondan kaçar, ama o, insanlara bulaşır.”

Burada, insanların, birinci gruptan olmaları yani herkese lâzım olan gıdâ gibi olmaları esâstır. İşte, bizim târih ve medeniyetimiz boyunca, eğitimimizin ana hedefi bu olmuştur. Peygamberler târihini incelediğimizde de, hepsinin gayesinin yüksek ahlâklı, iyi insanlar meydana getirmek olduğunu görüyoruz.