Pazar, Kasım 10, 2024
Gazete Makaleleri

Fâtih Sultân Mehmed’in Namazla İlgili Bir Fermânı

Dünkü makâlemizde, namazın önemi ve İslâmiyetteki yeri üzerinde birazcık durmuştuk. Bugün ise, Fâtih Sultân Mehmet Hân’ın, namaz kılınması hakkında Rûm (Anadolu) vilâyetlerine gönderdiği bir fermândan bahsedeceğiz.

Çok enteresan olan bu fermânın özeti şöyledir:

“Allahü teâlâ, emirlerinin yerine getirilmesini bize nasîb ve müyesser eylesin!

İşittiğime göre, Rûm diyârındaki şehir, kasaba ve köylerde yaşayan müslüman ahâlî, İslâm dîninin emrettiği  farzları yapıp, Peygamberimizin sünnetlerine riâyet etmekte, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uymakta gevşeklik gösterip muhâlefet ederler imiş.

Allahü teâlâ’nın “Namazı ikâme ediniz” emrine ve “Namaz dînin direğidir. Onu doğru kılan dînini korumuş, terkeden dînini yıkmış olur” hadîs-i şerîfine uymayıp, tuğyân yoluna saparlar, böylece câmileri harâbeye döndürüp, fısk ve fücûr  yerlerini ma’mûr ederler imiş.

Emr-i bi’l- ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker eylemek vâcip olduğundan, bir adamımı bu iş için vazîfelendirdim.

Şöyle emreyledim ki:

“Namazı terkedeni ta’zîr eylemek meşrû’dur. Rûm diyârında, namazını geçirenler tespit edilip,  İslâm dîninin emrinin gereği yapılsın. Halka, namaz kılmaları tenbîh edilip, kılmayanlar teşhîr edilsin! Hiç kimse, ne olursa olsun, bu cezâya mâni olmaya!

Rûm Sancağı Beyleri, Kâdîları ve Subaşıları ile bunların emrindeki diğer memûrlar, gönderdiğim vazîfeliye yardımcı olalar.

Böylece İslâmiyetin yüce ahkâmı, emri ve yasaklarını yerine getirmekte gevşeklik ve tenbelliğe aslâ meydân verilmeye. Öyle ki, mescidler dolacak, medreseler ma’mûr edilecek ve dîn-i İslâm kuvvetlendirilmiş olacaktır. Böylece müslümanlar, huzûr ve saâdet içinde olacaklardır. ” 

Şimdi bu fermân vesîlesiyle, bir nebze Fâtih’ten bahsedelim:

6. Osmânlı pâdişâhı İkinci Murâd Hân ile  Candaroğulları âilesinden Hadîce Âlime Hümâ Hâtun’dan, 30 Mart 1431 tarihinde (Pazar günü) Edirne’de dünyâya gelen Fâtih Sultân Mehmed Hân, Osmanlı pâdişâhlarının 7.si olup başta İstanbul’un fethi olmak üzere birçok fütûhât yapmıştır.

Küçük yaştan itibâren tahsîl ve terbiyesine çok ehemmiyet verilen Şehzâde Mehmed, devrin en mümtâz âlimlerinden ilim öğrenmiştir. İlk hocaları Mollâ Yegân, Molla Ayas, Molla Gürânî gibi zâtlardır. Ama esâs hocası, meşhûr dîn ve fen âlimi, zâhirî ve bâtınî ilimlerde mütehassıs Akşemseddîn hazretleridir. O, şehzâdenin her şeyi ile bizzât ilgilenip onu gerektiği şekilde yetiştirmiştir.

Herkesçe bilindiği üzere, dünyânın gelmiş-geçmiş en büyük ve en kudretli devleti olan Osmânlı Cihân İmparatorluğu’nda, devletin başına geçecek olan kişiler,  daha şehzâdeliklerinden itibâren aklî ve naklî ilimler, yöneticilik, siyâset, harp, taktik ve strateji gibi dallarda çok özel sûrette yetiştirilirdi.

Yine herkesin kabûl ettiği gibi, İstanbul’u fethedip Doğu Bizans İmparatorluğunu yıkan ve bir çağı kapatıp yeni bir çağ açan, Osmânlı Devleti’nin de Cihân İmparatorluğu olmasını sağlayan Fâtih de husûsî bir eğitim görmüş, bu eğitimin kendisine verdiği güvenle, daha 19 yaşında iken İstanbul’u fethetmeyi kafasına koymuş ve bu emelini, henüz 21 yaşında iken gerçekleştirmiştir.

Şüphesiz ki maksat ve gâyesi, Sevgili Peygamberimizin: Kostantîniyye (İstanbul) elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, asker (ordu) de ne güzel askerdir” şeklindeki müjdesine lâyık olmaktır.

Sevgili Peygamberimizin bu müjdesine lâyık olan Fâtih Mehmed Hân,  kudretli bir asker olduğu kadar, aynı zamanda geniş görüşlü bir fikir adamıdır. Çünkü Fâtih, Şehzâdeliği ve Pâdişâhlığı sırasında, Fıkıh’ta Mollâ Hüsrev, Tefsîr’de Mollâ Gürânî, Mollâ Yegân ve Hızır Çelebi, Matematik’te Ali Kuşçu, Kelâm’da Hocazâde ve Ali Tûsî ‘den ilim tahsîl etmiştir. Ayrıca Anconal Giriaco’dan Batı târihini öğrenmiştir. Görüldüğü gibi, gerek aklî, gerek naklî ilimlerde çok iyi yetişmiş; zamanının en mümtâz âlimlerinden ilim, irfân, ahlâk, fen, idârecilik gibi şeyleri öğrenmiştir.

Zamânının şartlarına göre çok güzel bir eğitimden geçip tefsîr, hadîs, fıkıh, kelâm, târih, matematik, hendese (geometri) ilimlerinde iyi bir şekilde yetişen Fâtih, idâre edeceği memleketlerden kim gelirse gelsin, onlara kendi dilleriyle hitâb etmek için, Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve Sırpça öğrenmiştir.

O, öğrendiği dîn bilgileriyle kendi hayât tarzını, kânûn ve nizâmlarını tanzîm etti.Yukarıdaki fermân da bunun bir göstergesidir. Fennî ve teknik bilgilerle de istikbâlde yapacağı savaşları kolaylaştıracak teknikler, taktik ve stratejiler geliştirmeye çalıştı. Târih ve coğrafya bilgilerinde kendini yetiştirip geçmiş hükümdârların başlarından geçenleri öğrenerek tecrübe kazandı. Dünyâ cihângîrlerinin hayâtlarını dikkatle inceleyerek bunların doğru ve yanlış hareketlerine hakkıyla vâkıf oldu ve onların tecrübelerinden çok istifâde etti.