Fâtih Sultân Mehmed Hakkında
30 Mart 1431’de doğan, 3 Mayıs 1481’de de vefât eden 7. Osmânlı pâdişâhı Fâtih’in, birinci defa tahta cülûsu 1444 senesinde, II. cülûsu ise 18 Şubat 1451’de olup Osmanlı tahtında 31 sene kaldığı kaynaklarda yazılıdır.
Sevgili Peygamberimizin; “Kostantîniyye (İstanbul) muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak olan hükümdâr ne güzel hükümdâr ve ordu da ne mükemmel ordudur” meâlindeki hadîs-i şerîfinde geçen müjdeye Fâtih Sultân Mehmed Hân ve muazzam ordusu lâyık olmuştur.
Onun ve ordusunun gerçekleştirdiği İstanbul’un fethi hâdisesi, Türk ve İslâm târihinin en müstesnâ olayı sayılarak bu fethe “Feth-i Mübîn” denilmiştir.
Aslında bu hâdise, sâdece Türk ve İslâm târihinde değil, aynı zamanda dünyâ ve bütün insanlık târihinde de çok mühim bir hâdise kabûl edilmiş, bundan dolayı “ortaçağ”ın kapanıp “yeniçağ”ın başlamasına bir vesîle sayılmıştır.
Şimdi bu fethi özet olarak ele alalım:
İkinci Mehmed (Fâtih), 23 Mart 1453’te ordusuyla Edirne’den hareket etti. İstanbul kuşatması 6 Nisan’da başladı. 18 Nisan’da İstanbul adaları alındı. 22 Nisan gecesi Türk donanması karadan Haliç’e indirildi. 23 Nisan’da sulh teklîfine gelen Bizans elçisine, genç Pâdişah; “Ya ben bu şehri alırım, ya bu şehir beni” cevâbını verdi. 29 Mayıs sabahı yapılan son taarruzda nihâyet İstanbul düştü. Bu şekilde ortaçağ sona erdi, yeniçağ başladı.
FETHİ MÜTEÂKIP YAPILAN BAZI İŞLER
Dünyânın en büyük kilisesi ve bütün Avrupa’nın ayakta kalan en eski yapısı olan Sainte-Sophie (Ayasofya), müslümânların fetihlerden sonraki âdetleri vechile, fethin bir sembolü olmak üzere, câmiye çevrildi. Fâtih, bu ma’bedin kıyâmete kadar câmi’ olarak kalmasını yazılı olarak vasiyet etti ve vakfeyledi. [Diğer kilise ve havralara dokunulmadı.]
Bütün Ortodoks Hıristiyanların başı olan patrikliği ortadan kaldırmadı. Tabîî ki bunu o zamanki, siyâsî olaylara göre değerlendirmek îcâb eder. Fâtih isteseydi, patrikliği ortadan kaldırabilirdi. Fakat o zamânın siyâsî durumu bunu gerektirmemekteydi.
Fetihten önce Cenevizliler, Türklerle dostluk anlaşması imzâlamışlardı. Fakat İstanbul’un düşmesinden sonra, surlarda Ceneviz kumandân ve askerlerinin ölülerine rastlandı. Bu ihânetleri ortaya çıkınca çok korktular. Kendilerine çok ağır cezâlar verileceğini beklerlerken, Fâtih Sultan Mehmed, Ceneviz vâlîsi ve papazını çağırtarak sâdece üzüntülerini bildirdi ve hattâ Galata’da oturan bu Cenevizliler için bir fermân çıkarttı; “Evvelden olduğu gibi herkes san’at, ticâret ve ibâdetinde serbesttir. Kiliseler açık bulunacak, ancak çan çalınmayacaktır” şeklindeki bu emriyle, ölüm bekleyen insanları sevindirdi.
Gerek Ortodokslara, gerek Cenevizlilere tanıdığı bu serbestlik, Avrupalıların husûmetini azalttı. Bâzı Avrupalı târihçiler, “Türklerin Avrupa’da süratli bir şekilde ilerlemesini, Avrupa’nın kolay fethini” bu müsâmahalı, hoşgörülü davranışa bağlarlar ve “Osmanlı İmparatorluğu, bu hâdise ile cihânşümûl hâle geldi” şeklinde yazarlar.
21 yaşında İstanbul’u fetheden Fâtih, Katolik Avrupa’ya cephe aldı ve Ortodoks Hıristiyanlığın Katoliklerle birleşmesini önledi. Esâsen imparator ve devlet adamları, İstanbul’u kurtarmak için, papalığın asırlardan beri istediği fedâkârlığı yapıyor, papalık da Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesi karşılığında askerî yardım va’dinde bulunuyordu. Fakat bütün çalışma ve gayretlere rağmen, İstanbul’u korumak için Avrupa’dan az bir gönüllüden başka kimse gelmedi. İstanbul’daki papazlar ve halk da “dînlerini korumak için, İstanbul’da Lâtin şapkası yerine Türk sarığı görmeyi tercîh ettiklerini” belirttiler.
İstanbul’un fethi ile Osmânlı Cihân Devletinin temelleri atılmış oluyordu. Doğu Roma Fâtihi olarak Edirne’ye dönen Fâtih Sultân Mehmed Hân, dünyâ politikasını yeniden gözden geçirmek istedi. Çünkü devletin geleceği için önemli karârların alınması gerekiyordu. Bizans’ın düşmesini, Avrupa’nın hoş karşılamayacağı tabîî idi.
İSTANBUL FETHİNDEN SONRAKİ BA’ZI SEFERLER
İstanbul seferinden sonra, 1453’te Cenevizlilerden Enez’i aldı. 1454’te, Kırım’a bir donanma gönderdi. Aynı yıl Sırbistân Seferine çıktı. Kuzey Ege adalarına donanma göndererek buraları ele geçirdi. Rodos Seferini yaptı ise de adayı alamadı. 1455-1456 yıllarında ikinci ve üçüncü Sırbistân seferlerine çıktı. Bu ikincisinde babasından sonra Belgrad’ı tekrâr muhâsara etti. Kaleyi savunan Hunyadi Yanoş öldü, Fâtih yaralandı. Fakat Belgrad düşmedi. 1455’te Boğdan Beyliği de Osmânlı idâresine girdi.
1458’de Mora’ya ilk seferini yaptı. 1459’daki Sırbistân Seferi sonunda, Semendire fethedildi ve Sırbistân Devleti son buldu. 1460’ta çıktığı İkinci Mora Seferi; Mora prensliklerinin ilgâsı, Osmânlı devletine katılması, Palegosların sonu ve Bizans kalıntılarının silinmesi ile sonuçlandı.
Sonra Güney Karadeniz mes’elesini ele aldı. 1461’de Ceneviz’den Amasra’yı fethetti. Baharda Sinop’a geldi. Himâyesinde bulunan Candarlı Beyliğine dostça son verdi. Oradan Trabzon’a yürüdü. Denizden de kuşatılan Trabzon Rum İmparatoru teslîm oldu. Komnenos imparatorluk hânedânına son verildi. Bu şekilde Batum ve Gürcistân kıyılarına kadar bütün Güney Karadeniz kıyıları Osmânlı Devletine katıldığı gibi, Trabzon ve Rize gibi Anadolu’nun son parçaları da hıristiyânlardan alınmış oldu. Trabzon seferinden dönüşünde Eflâk üzerine yürüdü ve ayaklanan “Kazıklı Voyvoda” mes’elesini halletti.
Fâtih, 1462’de Yayçe’nin fethiyle netîcelenen birinci Bosna Seferine çıktı. Aynı yıl Midilli Adasını fethetti. 1463’te Bosna’ya bir sefer daha yaptı. Ertesi yıl tekrâr Bosna üzerine gitti. 1466’da Karaman seferine çıktı. Aynı yıl Arnavutluk üzerine yürüdü. 1466-67’de Arnavutluk üzerine bir sefer daha yaptı.
SULTÂN FÂTİH HAKKINDA BİRKAÇ KELİME DAHA
İstanbul fethini ta’kip eden ve ardı arkası kesilmeyen seferlerde Fâtih, kendisine çok büyük hedefler tesbît etmiş, bir taraftan büyük devlet fikrini gerçekleştirecek tedbîrler almış, diğer taraftan da cihan-şümûl hâkimiyet fikrini benimsemişti. Bunun için Tuna’nın güneyinde ve Fırat-Toroslar sınırının batısında, Osmânlı Devletine katılmıyan hiçbir yer bırakmamak, Karadeniz’i ve Ege denizini birer Türk gölü yapmak, Venedik donanmasını geçerek, deniz kuvvetlerini de, kara ordusu gibi dünyânın birinci kuvveti hâline getirmek ve bu işleri tamâmen gerçekleştirdikten sonra, İtalya’yı fethetmek istiyordu.
Bu plân, artık dünyâca da bilinmeye başlamıştı. Bu projeye karşı yalnız bütün Avrupa değil, Türkiye’nin doğusundaki komşuları da karşı çıktılar. Bu şekilde Osmanlı Devletine karşı, bir ittifâk meydâna getirildi ve uzun yıllar sürecek olan savaşlar başladı.
Bu büyük savaşlarda, Osmânlıların karşısında yer alan büyük devletler; Akkoyunlular, Venedik, Macaristân, Almanya, Polonya, Kastilya, Aragon ve Napoli idi. Fâtih, dehâsı ile bu ittifâka karşı koymasını bildi. Düşmânlarını ba’zan teker-teker, ba’zan ikişer-üçer, ba’zan da beşer-onar yenerek bu büyük savaşlardan da gâlip çıktı. Böylece Türk Cihân İmparatorluğunun temelleri sağlamlaştırılmış oldu. Dünyânın Osmânlı Devleti karşısında âciz kaldığı ortaya çıktı. Venedik’in deniz üstünlüğü târîhe karıştı. Böylece dünyâ hıristiyanlığının iki mühim dayanağından Bizans’ı yıkıp Venedik’i sindirmiş oldu.
Uzun süren bu büyük savaşlar, 1463’te Fâtih tarafından başlatıldı. Venedik Cumhûriyeti Osmânlılara savaş i’lân etti. Macaristân da Venedik’in yanında savaşa girdi. Kısa zamanda Osmânlılara karşı savaşa girenlerin sayısı arttı. Her cephede düşmânı yıpratan, diplomatik yollarla bezdiren Fâtih, 1470 yazında ordu ve donanması ile Eğriboz Adasına yöneldi. Venedik’in Batı Ege’deki bu alınmaz dedikleri üssünü fethetti. Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan, Avrupalıların, Osmânlılarla başa çıkamayacağını anlayınca, Tokat’a hücûm ederek burada bir cephe açtı, kuvveti bölmeye çalıştı. 18 Ağustos 1472’de Şehzâde Mustafâ, Akkoyunlu ordusunu yenerek, işgâl edilen Osmânlı topraklarını kurtardı. Fâtih, 11 Nisan 1473’te Üsküdâr’dan hareket etti. 11 Ağustos’ta Erzincân yakınlarında Otlukbeli’nde Akkoyunlu ordusunu yendi.
Fâtih’in akıncı kuvvetleri, Venedik varoşlarına ve Almanya içlerine kadar seferler düzenleyerek Avrupa’yı alt üst ettiler. 23. seferini Boğdan, 24.sünü 1476’da Macaristân üzerine yaptı. Pâdişâh, 1478’de Üçüncü Arnavutluk Seferine çıktı. Kırım Hânlığı Osmânlı birliğine katıldı. 1480’de üçüncü Rodos Kuşatması netîce vermedi. İyonya Adalarını aldıktan sonra, donanmayı İtalya’ya gönderdi. Temmuz 1480’de Otranto’yu fethettirdi.
1481 senesi ilkbaharında Fâtih Sultan Mehmed 300.000 kişilik muazzam bir ordunun başında olduğu hâlde sefere çıktı. 27 Nisan 1481 Cuma günü, kapıkulu askerleriyle Üsküdar’a geçti. Pâdişah, Üsküdar’a geçtiğinde, hasta olduğu için birkaç gün dinlendi. Daha sonra araba ile hareket etti. Gebze yakınlarındaki Tekir Çayırı veya Hünkâr Çayırına geldiği zaman hastalığı arttı. Bunun üzerine hekîmler tarafından konsültasyon yapılarak, verilen ilâcın dozu arttırıldı.
[Bazı târihçilerin rivâyet ettiklerine göre] Fâtih’in özel doktoru, Ya’kûb Paşa isminde bir Yahûdî dönmesiydi. Venedikliler, bu dönme Paşa’ya, Fâtih’in zehirlenmesi karşılığında büyük bir servet va’d etmişler, maalesef Ya’kûb Paşa da nefsine mağlûb olarak, veliyy-i ni’metine karşı bu işi gerçekleştirmişti. Fâtih, zehirlendiğini anladığı zaman iş işten geçmişti. Birden bire müthiş sancılar başladı ve 3 Mayıs 1481 Perşembe günü öğleden sonra sâat dörtte, 49 yaşında iken vefât etti.
Fâtih’in ölümü, bir müddet, askerden ve halktan saklandı. Ölüm hâdisesi duyulunca, Sultân’ın bir zehirlenme olayına ma’rûz kaldığı anlaşıldı ve Ya’kûb Paşa, askerler tarafından parçalanarak öldürüldü.
Fâtih’in ölümü, Türk milletini büyük bir mâteme gark etti. Ama ölüm haberi Roma’ya ulaşınca, İtalya’da toplar atılıp günlerce şenlikler yapıldı. Papa, bütün Avrupa kiliselerinde üç gün çanlar çaldırıp, şükür âyini yapılmasını emretti.
Fâtih’in nâşı İstanbul’a nakledilerek, Muhyiddîn Şeyh Vefâ hazretleri tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul’da yaptırdığı Fâtih Câmiinin bahçesine defnedildi. Daha sonra üzerine türbe inşâ edildi.
Fatih Sultan Mehmed Han orta boylu, kırmızı beyaz yüzlü, dolgun vücutlu, sakalları altın telleri gibi kalın, yanakları dolgun, kolları kuvvetli, burnunun ucu hafif kıvrık, saçı siyâh ve sık olup, kuvvetli fizîkî bir yapıya sâhipti.
Londra’da, National Gallery’de, Fâtih Sultan Mehmed’in bir portresi bulunmaktadır. Bu portrenin Centile Bellini tarafından yapıldığı, [elde herhangi bir delîl olmadığı hâlde] iddiâ edilmektedir. Hâlbuki, National Gallery’de bu portreyle ilgili dosyadaki bilgilerden anlaşıldığına göre, her şeyden önce portre üzerindeki Centile Bellini adı kesin olarak okunamamıştır. Ayrıca Bellini’nin İstanbul’a gelip, Topkapı Sarayı için manzara resimleri yaptığı bilinmekle berâber, Pâdişah’ı gördüğü de belli değildir.
[Fâtih Câmii’nin bahçesindeki türbesinde bulunan Fâtih Sultân Mehmed Hân’a rahmetler diliyoruz; nûr içinde yatsın.]