Pazar, Kasım 17, 2024
Makaleler

“Edeb” ve Dînimizdeki Yeri

“Edeb”: Güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlâk, hayâ, nezâket, zarâfet gibi ma’nâlara gelmektedir. Meselâ terbiyeli çocuk için, “edebli çocuk” denmektedir. Hadîs-i şerîfte: “Evlâdınıza ikrâm edin, edebli, terbiyeli yetiştirin” buyurulmuştur.

Mukaddes dînimiz İslâmiyet, baştanbaşa edebdir. Edeb, kulun kendisini Cenâb-ı Hakk’ın irâdesine tâbi’ kılması, güzel ahlâklı olmasıdır. Kur’ân-ı Kerîmde buyuruluyor ki: “Îmân edenler arasında kötülüğün, hayâsızlığın yayılmasını isteyenler [ve sevenler] için, dünyâda da, âhirette de elîm bir azâb vardır.”

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Her dînin bir ahlâkı vardır. İslâmiyetin ahlâkı da hayâdır.”

“Hayâ ile îmân, ikiz kardeştir. Biri giderse, diğeri de gider.” 

“Hayâ îmândandır. Hayâsızın îmânı yok demektir.”

 “Hayâ, îmânın nizâmıdır. Bir şeyin nizâmı bozulunca, parçaları da bozulur.”

“Allahtan hayâ edin! Allahtan hayâ eden, kötü düşünceden uzak durur, mi’desine girenleri kontrol eder, ölümü hâtırlar.”

“Hayâ, baştanbaşa hayırdır.”

“Hayâsız hep kötülük eder.”

“Hayâsız olan, emânete hıyânet eder, hâin olur, merhamet duygusu kalmaz, dînden uzaklaşır, la’nete uğrar, şeytân gibi olur.”

“İnsan, sâlih iki komşusundan utandığı gibi, gece-gündüz kendisiyle berâber olan yanındaki iki melekten de utanmalıdır!”

Hayâsız kimse, zamanla küfre kadar gidebilir. Hayâ, îmânın esâsındandır. Hayâsı olan, Allahtan utandığı gibi, günâhtan çekinir. İnsanlardan utanmayan, Allah’tan da utanmaz. İnsanlardan utanarak günâhı gizlemek de hayâdandır. İnsanlardan utananın, Allahü teâlâdan da utandığı anlaşılır. Çünkü hadîs-i şerîfte:

“Allahtan sakınan, insanlardan da sakınır” buyuruluyor. Hayâsız olan mürüvvetsiz olur. Hadîs-i şerîfte: “Hayânın azlığı insanı küfre düşürür” buyuruldu. Dînimizde hayânın yeri çok mühimdir. Allahü teâlâdan utanmak, îmânın kuvvetli olduğuna, hayâsızlık da îmânın zayıf olduğuna alâmettir. Hadîs-i şerîfte: “Hayânın azlığı küfürdendir” buyuruldu.

Hayâ, bir binâyı tutan direk gibidir. Direksiz binânın durması kolay olmadığı gibi, hayâsız kimsenin de îmânını muhâfaza etmesi zordur.

Her zaman her yerde edebli, hayâlı olmaya çalışmalıdır. Peygamber Efendimiz, yanına gelen herkesin yanında iki diz üzerinde oturur, onlara saygılı olmak için mübârek bacağını dikip oturmazdı. Hattâ Eshâb-ı kirâm hazerâtı, “Resûlullahın hayâsı, bâkire İslâm kızlarının hayâlarından çoktu” şeklinde nakıller yapmışlardır. Bir hadîs-i şerîfte: “Sizin en iyiniz, ahlâkı en güzel olanınızdır” buyurulmuştur.

Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü anh): “Hayâsız insan, halk içinde çıplak oturan gibidir” buyurdu.

Hazret-i Ömer (radıyallahü anh): “Edeb, ilimden önce gelir” buyurmuştur. Hazret-i Ömer, çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayâsından dolayı, Resûlullah Efendimizin huzûrunda çok yavaş konuşurdu; öyle ki Peygamber Efendimiz zaman zaman: “Yâ Ömer! Yüksek sesle konuş; zîrâ seni duyamıyorum” buyururlardı.

Abdullah İbn-i Mübârek hazretleri: “Bütün ilimleri bilenin, eğer edebinde noksânlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem. Fakat edebli bir kimse ile görüşemesem üzülürüm” buyurmuştur.

Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

“Hayâ bir insan olsaydı, sâlih bir kimse olurdu.”

“Hayâ, iffet, dile hâkimiyet ve akıl, îmândandır.”

“Mü’min, ayıplamaz, la’net etmez, çirkin söz söylemez ve hayâsız değildir.”

Allahü teâlânın ni’metlerinde, ni’meti vereni görmeli, dâimâ O’nun huzûrunda olduğunu düşünmeli, meselâ otururken, yatarken edebe riâyet etmelidir. Yiyip, içerken, konuşurken, okurken ve her çeşit iş yaparken, bütün bunların Allahü teâlânın kudretiyle yapıldığını, bütün işlerde O’nun emrine uyup yasak ettiklerinden sakınmayı düşünmelidir. Böyle düşünmek, çok üstün bir ibâdettir.

Allahü teâlâdan korkan, hayâ eden bir kimse, O’nun emirlerini severek yapar ve yasak ettiklerinden de severek sakınır. Bunun netîcesinde de, ebedî seâdet yurdu olan Cennet’e gider. Bunun aksi olursa, sonsuz azâb yeri olan Cehennem’e gider. Günâhkârlar, günâhları mikdârınca Cehennem’de yandıktan sonra, îmânlarının hürmetine oradan çıkarılacaklardır; ama kâfirler orada ebedî olarak kalacaklardır.

Abdülğanî Nablusî, El-Hadîkatü’n-Nediyye isimli eserinde buyuruyor ki:

“Kadın-erkek münâsebetlerinde ve abdest bozmakta kullanılan kelimeleri aynen söylemek mürüvvete [insanlığa] uygun değildir, hayâyı yok eder. Böyle kelimeleri anlatmak lâzım olunca, açık olarak söylenmez, kinâye olarak söylenir.” [Kinâye, bir şeyi, açık ma’nâsı başka olan kelime ile anlatmak demektir.]