Dini Hükümler Hakkında Birkaç Kelime
Bir işin yapılması veya yapılmaması gerektiğini bildiren ilahi hükümlere “ahkâm-ı İlâhiyye veya şer’iyye (yani dînî hükümler)” denilir. Ahkâm-ı şer’iyyeye “ahkâm-ı İslâmiyye” de denilmektedir. Bu hükümler, Allahü tealanın, insanların dünya ve ahirette mes’ud olmaları için, peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği emir ve yasakların bütününü ifâde eder.
Bütün insanlara her şeyden önce lazım olan; i’tikâdı (îmânı) düzeltmektir. Yani doğru bir iman sahibi olmaktır. İnanılacak şeylerle ilgili hükümlere “ahkâm-ı i’tikâdiyye” denilmektedir ki bunlar; ahkâm-ı şer’iyyenin temelini teşkil eder.
İslam dininde iman, muma benzer; ahkam-ı şer’iyye, mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de İslamiyettir. Fenersiz mum çabuk söner. İmansız İslam olmaz. İslam olmayınca da iman yoktur.
Ahkâm-ı şer’iyye, kişinin vazifelerini belirtmesi bakımından “ahkâm-ı teklîfiyye” veya “ef’âl-i mükellefîn” adını da alır. Bunlar sekizdir: “Farz”, “vâcib”, “sünnet”, “müstehab”, “mübâh”, “harâm”, “mekrûh”, “müfsid”.
Bu ahkam-ı şer’iyyeyi bildiren ilmin diğer bir adı da “fıkıh ilmi”dir. Fıkıh ilmi, bu konuyla ilgilenenlerin bildikleri gibi, dört ana bölüme ayrılır:
1- İbâdât: İbadetler olup, bu da beşe ayrılır: Namaz, oruç, hac, zekat ve cihad.
2- Münâkehât olup evlenme, boşanma, nafaka ve bir çok dalları vardır.
3- Muâmelât olup, alış-veriş, kira, şirketler, faiz, miras gibi bir çok dalları mevcuttur.
4- Ukûbât, yani had cezaları denilen grup olup, başlıca altı kısma ayrılır: Kısâs; sarhoşluk, sirkat (hırsızlık), zina, kazf (iftira), mürted olmak (dinden çıkmak) cezalarıdır.
Ahkâm-ı İslâmiyyenin (fıkıh bilgilerinin) ibâdât (ibadetler) kısmını her müslümanın öğrenmesi ve diğerlerini de başına geldiği zaman okuyup öğrenmesi şarttır. Bunlar “zarûriyyât-ı diniyye” denilen, alim ve cahil herkesin bilmesi lazım gelen bilgilerdir.
Ahkam-ı İslamiyyenin kaynakları dörttür: “Kitap (Kur’an-ı kerim)”; Peygamber efendimizin mübarek sözleri, işleri ve halleri demek olan “sünnet”; alimlerin bir meseledeki ittifakları olan “icma” ve müctehid alimlerin dini delillerden hüküm çıkarması demek olan “kıyas”tır.
Haram işlememek ve bütün ahkam-ı şer’iyyeyi yerine getirmek kolaydır; kalbi bozuk olana güç gelir. Nitekim bir çok işler vardır ki, sağlam insanlara kolaydır, hastalara ise güçtür.
Burada münasebet düşmüşken birazcık haram ve helal terimleri üzerinde durmak istyoruz.
Bilindiği gibi, Allahü teâlânın açıkça yasak ettiği, kullanmamıza izin vermediği zararlı, çirkin iş veya davranışlar “haram”; izin verdiği şeyler ise “helâl” ismiyle anılır. Her şeyi yaratan ve her şeyin sâhibi, mâliki olan Allahü teâlâdır. O, çeşitli hikmetlerle, yarattığı bâzı şeyleri kullarına yasak etmiştir. Bu yasakların her birinin ayrı bir hikmeti ve sebebi vardır. Mülk sâhibi o olduğu için dilediği gibi tasarruf etmektedir. Kul, bu yasaklarla imtihan edilir, denenir. Haramlar çok azdır; helaller ise pek çoktur. Her dinde îmân bilgileri aynı ise de, emir ve yasaklar, haram ve helâller başka başka olmuştur. Kıyâmete kadar değişmeyecek en son din olarak gelen İslâmiyette haramlar, Kur’ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerle açıkça bildirilmiştir.
İslâmiyetin haram ettiği şeylerden kaçınmak, her müslüman için lâzımdır. Haramlar, herkes tarafından kullanılıp, âdet hâline gelse de helâl olmaz. Allahü teâlâ haramları işleyenleri sevmez. İslâm dîninde haramlardan kaçınmak, farzları yapmakdan daha sevaptır; imândan sonra en mühim emirdir. İslâmiyette haramı helâl, helâlı haram kabul eden dinden çıkar. Herkesin bilmesi mecbûrî olan haramları öğrenmemek, bilmemek İslâm dininde özür kabul edilmemektedir.
Haramları terk etmekte birçok faydalar vardır. İnsanların sıhhati, cemiyetlerin nizâm ve intizâmı, kardeşlik bağlarının kuvvetlenmesi, haramları işlememeye bağlıdır.
Doğru olarak yazılan ilmihal kitapları, insanlara îmânı, îtikâdı, ibâdet ve diğer lüzumlu olan bilgileri verdikleri gibi, helâl ve haramları da geniş olarak izah etmektedirler. Kitaplarda yazıldığı üzere, Allaha şirk (ortak) koşmak, haksız yere adam öldürmek, alkollü olan içki içmek, kumar oynamak, zinâ etmek, İslâmın emrettiği şekilde giyinmeyip açık-saçık gezmek, fâiz vermek ve almak, yalan söylemek, iftirâ ve gıybet etmek, alışverişte hile yapmak, herkesin bildiği meşhur olmuş haramların bâzılarıdır.
Haramlar, mecburiyet yâni başka çâre bulunmaması hâlinde işlendiğinde suç kabul edilmemektedir. Ancak bu mecbûriyet veya zarûret, herkesin kendi anlayışına göre olmayıp, İslâm dîninin bildirdiklerine uygun olunca, kabul edilir. Meselâ yalan söylemek haram olduğu halde, düşman karşısında ve dargın olan iki müslümanın barıştırılmasında söylenilen yalana izin verilmiştir. Ayrıca, kesin olarak yasak olan şarabı ve her türlü alkollü içkiyi, susuzluktan ölecek bir kimsenin son çâre olarak ve ölmeyecek kadar içmesine izin verilmektedir. Bunun gibi din kitaplarında sayılan başka zarûret ve mecbûriyetler de bâzı haramları, helâl hâle getirmektedir.
Haramlar ikiye ayrılır:
1. Haram li-aynihî: Bizzat kendisi haram edilen şeylerdir. Meselâ şarap, domuz eti, besmelesiz kesilen veya kendiliğinden ölen ve böylece leş olan hayvanların eti gibi haramlar böyledir.
2. Haram li-gayrihî: Bizzat ve mutlak olarak kendisi yasaklanmayıp başka bir sebepten dolayı haram olan şeylerdir. Meselâ başkasının malının sahibinin izni olmaksızın yenmesi, yetim malını yemek ve kullanmak böyle olan haramlardandır.