Pazar, Kasım 24, 2024
Makaleler

“Cömerdlik” ve “Îsâr” Hakkında

Makâlemizin başlığında geçen iki terimden birincisi olan “Cömerdlik” sıfatı, kitaplarda şöyle ta’rîf edilmektedir: “Cömerdlik; kişiye, dînin, vicdânın ve mürüvvetin (insanlığın) vermeyi emrettiği yerlerde vermenin zor gelmemesi” demektir.

Bazı hadîs-i şerîflerde şöyle buyurulmuştur: “Cömerdlik, Cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Dalları dünyâya uzanmıştır. Kim ondan bir dal tutarsa, o dal onu Cennet’e çeker.” “Cömerdin yemeği şifâ, cimrininki hastalıktır.”(Dârekutnî) “Cömertlik bütün ayıpları örter.” (İhyâu ulûmi’d-dîn)

Hindistân âlimlerinden Mevlânâ Muhammed Rebhâmî’nin “Rıyâdu’n-nâsıhîn” isimli eserinde kaydettiğine göre, “Peygamber Efendimiz, insanların en cömerdi idi. Bir şey istenip de, yok dediği görülmemiştir. İstenilen şey varsa verir, yoksa cevap vermezdi. O kadar ihsânları, iyilikleri vardı ki, Rûm imparatorları, Îrân şâhları o kadar ihsân yapamazlardı. Fakat kendisi sıkıntı içinde yaşamayı severdi…”

Evliyâullah’tan Yûsuf Sinânüddîn: “Cömerdlik, isrâf ile cimrilik arasında orta bir durumdur. Vücut uzuvlarıyla vermek kâfî değildir. Ayrıca kalbin de verme işinden râzî olması, buna karşı çıkmaması lâzımdır” demiştir.

Büyük âlim ve velî Bâyezîd-i Bistâmî ise, “Bir kimsenin Allahü teâlâya muhabbetinin (sevgisinin) gerçek olup olmadığının alâmeti, kendisinde deniz misâli cömerdlik, güneş misâli şefkat, toprak gibi tevâzu (alçak gönüllülük) olmasıdır”  buyurmuştur.

Kur’ân-ı kerîmde, müslümânların sadaka verirken de “isrâf” ile “taktîr” arasında orta yolda ya’nî i’tidâlli olmaları tavsıye buyurulmaktadır. Dînimiz, “Sadaka verirken isrâf etmeyin” buyuruyor. Sahâbe-i kirâmdan Sâbit bin Kays hazretleri, bir günde, 500 ağacın hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için hiç hurma bırakmadı. Muâz bin Cebel hazretlerinin de bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp hepsini sadaka verdi. Kendisine bir şey kalmadı. Ondan sonra “İsrâf etmeyin” âyet-i kerîmesi geldi.

İbn-i Mes’ûd hazretleri anlatır: “Bir çocuk, Resûlullah Efendimize gelerek, bazı lüzûmlu şeyleri saydı ve “Annem beni sana gönderip şunları istedi” dedi. Peygamberimiz, “Bugün, bende bunların hiç birisi yok” buyurdu. Bunun üzerine o çocuk, “O hâlde, gömleğini bana ver” dedi. O da, hemen mübârek gömleğini çıkarıp çocuğa verdi ve kendisi gömleksiz kaldı. Bu sebeple câmiye gidemedi. İşte o zaman, şu âyet-i celîle geldi: “Elini boynuna bağlayıp asma [cimrilik etme], büsbütün de açıp saçma. [İ’tidâlli ol, iktisâda riâyet et.Malını, kendine kalmayacak şekilde dağıtma!] Sonra kınanmış olur ve eli boş açıkta kalırsın.” [İsrâ, 29]

Hadîs-i şerîflerde buyuruluyor ki:

“Kendisi veya çoluk çocuğu muhtaç iken veya borcu var iken verilen sadaka kabûl olmaz. Borç ödemek, sadaka vermekten, köle âzât etmekten ve hediye vermekten daha önemlidir. Başkasının malını, sadaka vererek, yok olmasına sebep olmayın!” [Buhârî]

“Paranızla, önce kendi ihtiyaçlarınızı alın. Artarsa, çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin. Bundan da artarsa, akrabânıza yardım edin!” [Müslim]

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) şöyle anlatmıştır: Resûlullah Efendimize biri gelip, “bir altınım var, ne yapayım?” dedi. “Onunla, kendi ihtiyaçlarını al” buyurdu. “Bir altınım daha var” dedi. “Onunla da çoluk-çocuğuna lâzım olanları al” buyurdu. “Bir daha var” dedi. “Onu da, âilenin ihtiyaçlarına sarf et” buyurdu. “Bir altın daha var” dedi. “Hizmetçinin ihtiyaçlarına kullan” buyurdu. “Bir daha var” deyince, [bu bildirdiklerimi ölçü alarak] “Onu kullanacağın yeri sen daha iyi bilirsin” buyurdu. (Beğavî)

“ÎSÂR” SIFATI

Makâlemizin başlığında geçen iki terimden ikincisi olan “Îsâr” sıfatına gelince: “Başkasının ihtiyâcını kendi ihtiyâcından önce düşünmeye” “îsâr” denilir. Îsâr: “Kendisi muhtâc olduğu hâlde, elindeki bir malı, muhtâc olan diğer bir dîn kardeşine verip, yokluğa katlanmak”tır.

Hanefî Fıkıh âlimlerinden İbn-i Nüceym-i Mısrî: “İnsana lâzım olan şeylerde îsâr yapılır. Kurbet ve ibâdetlerde îsâr yapılmaz. Meselâ tahâretlenecek kadar suyu, setr-i avret edecek kadar örtüsü olan, bunları kendisi kullanır. Muhtâc olana vermez” demektedir.

Evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh), “Kerem ve ihsân sâhiblerinin âdeti, îsâr etmektir. Resûlullah’ın Eshâbının hâli cömerdlikten de öte, îsâr idi” buyurmuştur.

Îsârın en güzel örneği, Peygamber Efendimizin mübârek sohbetinde yetişen Eshâb-ı kirâmda görülmüştür. Eshâb-ı kirâmdan Huzeyfetü’bnü’l-Yemân Hazretleri şöyle anlatmıştır:

Yermük savaşında, gâzîler arasında bulamadığım amcamın oğlunu cephede, yaralılar arasında arıyordum. Yanımda biraz su vardı. Onu buldum, ‘su ister misin’ deyince, ‘isterim’ dedi. Tam suyu vereceğim sırada, biraz ilerden bir yaralı ‘Su!’ diye inledi. Amcamın oğlu îsâr edip suyu ona götürmem için işâret etti. Gittim baktım ki, Hişâm bin Âs. Suyu tam ona vereceğim zaman, biraz ilerden bir başka yaralı; ‘Su!’ diye feryâd etti. Hişâm bin Âs da îsâr edip suyu ona götürmem için işâret etti. Bu sefer suyu ona vermek için yanına gittim. Yanına varıncaya kadar vefât etmişti. Hişâm’ın yanına geri döndüm. O da vefât etmiş! Tekrâr amcamın oğlunun yanına koştum, onu da vefât etmiş buldum. Su elimde kalakaldı. Allahü teâlâ hepsine rahmet etsin. (İmâm-ı Gazâlî)

[İnşâallah, yarınki makâlemizde de, biraz cömertlikten bahsedelim.]