Bugün Ramazân Bayramının Son Günüdür
Dinimize göre, iki bayram vardır. Birincisi “Ramazan bayramı” olup Arabî aylardan Şevvâl ayının 1, 2 ve 3. günlerindedir; ikincisi ise “Kurban bayramı” olup Zilhicce ayının 10, 11, 12 ve 13. günlerindedir.
Ramazân-ı şerîf ayını takîp eden 3 – 4 Kasım ( 1 – 2 Şevvâl-i şerîf ) Perşembe – Cuma günlerinde, 2 günden beri bayram yapıyoruz. Bugün, sıhhat ve âfiyet içerisinde, mübârek “Ramazân Bayramı“nın 3. yanî son gününe de kavuştuk.
Peygamber Efendimiz Medîne’ye hicret ettiğinde, Medînelilerin Câhiliye döneminden, eski âdetlerinden kalma bayramları kutladıklarını görünce onları ikaz etti; “Allahü teâlâ, size onlardan daha hayırlı iki bayram (Ramazan ve Kurban Bayramı) ihsân etti” buyurdu.
Dünkü makâlemizde de ifâde ettiğimiz gibi, müslümanlar, her yıl, “Ramazân ayı”nda ve “Arefe günü”nde günâhları afv edildiği için sevinirler, sürûrları avdet eder, tekrâr gelir. Bundan dolayı Arapça’da bayrama “îd” denilmiştir.
NİÇİN BAYRAM DENİLMİŞTİR?
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî, “bayram” denilmesinin sebeplerini şöyle açıklıyor:
1- Mü’minler, Allahü teâlânın farz kıldığı Ramazan ayı orucunu tutabildikleri için çok sevinirler, Ramazan Bayramında bundan dolayı “bayram” yaparlar.
2- Bayramda, Allahın ihsânı bol oluyor. Bol bol ihsâna kavuşulduğu için “bayram” denilmiştir.
3- Bayram günü gelince, sevinç ve neşe de geliyor; üzüntüler unutuluyor. Bunun için “bayram” denilmiştir.
4- Bayramlar her sene tekrâr geliyor. Bu sevinçli gün tekrârlandığı için “bayram” denilmiştir.
Allahü teâlâ, Cenneti Ramazan Bayramı günü yarattı. Tûbâ ağacını o gün dikti. Cebrâil aleyhisselâmı da o gün vahiy elçiliğine seçti.
Başka bayram ta’rîfleri de var:
Hazret-i Ali (radıyallahü anh), bir kalabalığı eğlence içinde görüp, böyle eğlenip neş’elenmelerinin sebebini sorduğunda onlar, “Bugün bayramımızdır” dediler. Bunun üzerine Hazret-i Ali de; “Günah işlemediğimiz günler de bizim bayramımızdır” buyurdu.
Hasan-ı Basrî hazretleri, bir takım insanların bayram günü gülüp eğlendiklerini görünce: “Allahü teâlâ, Ramazân ayını müsâbaka, yarış meydanı gibi yaratmıştır. İnsanlar ibâdetle müsâbaka ederler, yarışırlar. Müsâbakayı, yarışı kazananlar kurtulur; kaybedenler helâk olur. Eğer hakîkati bilselerdi, yaptığı ibâdeti, ameli makbul olanlar sevinçten; yaptığı ibâdeti, ameli kabul olmayanlar ise, üzüntü ve hasretten gülüp oynayamazlardı” buyurdu.
Yine müslüman, rûhunu teslîm edeceği, vefât edeceği zaman, rahmet meleklerini, Cennetteki ni’metleri görünce çok sevinir. Onları görmenin zevkiyle can verme vakti de müslümânın bayramıdır.
İKİ DÎNÎ BAYRAM
Sevgili Peygamberimiz, iki dînî bayramımız hakkında:
“Ramazân bayramı, Kurbân bayramı ve teşrîk günleri, biz ehl-i İslâmın bayramıdır; bugünler yeme ve içme günleridir” ve
“Ramazân bayramında namâz ve sadaka-i fıtır, Kurbân bayramında ise, namâz ve kurbân vardır” buyurmuşlardır.
Bayram günlerinde, akrabâyı, dostları ziyâret etmeli, bayramlarını tebrîk etmelidir. Çocuklar sevindirilmelidir. Bilhassa, yetîm, kimsesiz çocuklar, aranıp bulunmalı, bayram sevincinden mahrûm bırakılmamalıdır.
Burada, Peygamber Efendimizin, bir öksüzü nasıl sevindirdiğini, bir ibret vesîkası olarak takdîm etmek istiyoruz:
BİR ÖKSÜZÜN BAYRAM SEVİNCİ
Peygamber Efendimiz, bir bayram günü, evinden çıkmış Mescid’e gidiyordu. Yolda bayram sevinci içinde oynayan çocuklara rastladı.
Hepsi, yeni bayramlık elbiseler giymiş, sevinç içinde sağa-sola koşuyorlardı. İçlerinde zayıf ve çelimsiz bir çocuk vardı. Eski ve yırtık elbiseleri içinde melûl-mahzûn şekilde bir kenara çekilmiş, neş’e ve sevinç içinde oynayan çocuklara bakıyordu.
Peygamber efendimiz bu çocuğa buyurdu ki:
– Yavrum, niye arkadaşlarınla gülüp oynamıyorsun da bir kenara çekilmiş böyle duruyorsun?
Çocuk, Peygamber Efendimizi tanıyamamıştı. Dedi ki:
– Ben hem öksüzüm, hem de yetîmim. Babam, şehîd oldu. Annem başka biriyle evlendi.
Peygamber Efendimiz çocuğun şefkatle elinden tuttu. Sevgiyle saçlarını okşadı.
– Yavrum, Peygamber efendimizin baban, Âişe’nin annen, torunları Hasan ile Hüseyin’in de kardeşlerin olmasını ister misin?
Yetîm yavru, karşısındaki şefkat dolu, nûr yüzlü insanın Peygamber Efendimiz olduğunu anlayınca sevinçle dedi ki:
– Yâ Resûlallah, nasıl istemem?
Efendimiz, çocuğun elinden tutarak evine götürdü. Yedirip, içirerek, yeni elbiseler giydirdi. Çocuklar onu tanıyıp etrafına toplandılar. Durumundaki değişikliği görüp sordular:
– Nedir sendeki bu hâl?
Yetîm çocuk, başından geçenleri anlattı. Diğer çocuklar, bu yetîm yavrunun, Hazret-i Peygamber tarafından evlâtlığa alındığını duyunca: “Keşke bizim babalarımız da, o savaşta şehîd düşselerdi de, bizi de Peygamber Efendimiz evlâtlığa alsaydı” dediler.
Bayram günü, karşılaştığı mü’minlere güler yüzle selâm vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslâmiyete doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabâyı, dîn kardeşlerini ziyâret etmek, onlara hediye götürmek de sünnettir.