Bugün Mübârek “Üç Aylar” Başladı
Bugün, mübârek üç ayların ilki olan Receb-i şerîf ayı başladı. Bu ve müteâkıb aylar içerisinde mübârek gün ve geceler çok yoğun olarak bulunmaktadır.
Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
Âhiret yolcusunun, ibâdetle ihyâ edilmesi kuvvetle müstehab olan mübârek geceleri boş geçirmesi uygun değildir. Çünkü bunlar hayır mevsimleri ve kârı bol olan gecelerdir. Kazançlı mevsimleri ihmâl eden bir tâcir, bir kâr sağlayamadığı gibi, mübârek geceleri gafletle geçiren âhiret yolcusu da maksada ulaşamaz.
Bilindiği gibi, gece önce, gündüz ondan sonra gelir. Meselâ “Cuma Gecesi” dendiği zaman, Perşembe’yi Cuma’ya bağlıyan gece anlaşılır. Ama 354 gün olan hicrî-kamerî sene içerisinde 4 gece bundan müstesnâdır. Bunlar “Arefe Gecesi” ile “Kurban Bayramı Geceleri”dir. Yani bunlarda gündüz önce gelir, gece onu takîb eder. 9 Zilhicce “Arefe Günü”dür; “Arefe Gecesi” ise bu gündüzden sonra gelen gecedir. “Kurban Bayramı”nın 1, 2 ve 3. günlerinden sonraki gecelere de “Kurban Bayramı Geceleri” denir.
Maalesef bazı kimseler, “Kadir Gecesi” hariç, başta “Mevlid Gecesi” olmak üzere bütün mübârek gecelere “bid’at” deme gafletinde bulunuyorlar.
Halbuki bütün Cuma, Bayram ve Kandil günleri ve geceleri, müslümanların mübârek gün ve geceleridir. Bu mübârek gün ve gecelere kıymet veren ise Allahü teâlâdır. Başka bir misâl verecek olursak,bilindiği üzere, Peygamberler birer insandırlar; ancak Allahü teâlâ onları kıymetlendirmiş, kendilerine güzîde mevkiler ihsân etmiştir. Onlar için, “diğer insanlardan niye ayırt ediliyor?” denemediği gibi; bazı gün ve geceleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da, “bu günleri diğer günlerden niye farklı yaptı?” denemez.
Dünkü makalemizde de belirttiğimiz gibi, Allahü teâlâ, kullarına çok merhamet ettiği, acıdığı için, bazı gün ve gecelere kıymet vermiş; bu gün ve gecelerdeki, duâ ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibâdet yapmaları, duâ ve tevbe etmeleri için bu gün ve geceleri sebep kılmıştır. Bu gün ve geceleri ihyâ etmeli ve saygı göstermelidir. Saygı göstermek, harâm işlememekle olur.
Bu mübârek geceler [kronolojik olarak yani Hicrî-kamerî sene içerisindeki yerlerine göre] şunlardır:
Muharrem ayının birinci ve onuncu geceleri [10. geceye “Aşûre Gecesi” denilir], “Mevlid Gecesi”, Recebin birinci, ilk Cuma ve 27. geceleri [Receb ayının ilk Cuma gecesine “Regâib gecesi”, 27. gecesine de “Mi’râc Gecesi” denir], Şabanın 15. gecesi [“Berât Gecesi”], “Kadir Gecesi”, “Arefe Gecesi” ile iki “bayram geceleri”dir. (İhyâu Ulûmi’d-Dîn)
Bu gecelerin hepsinin fazîletleri, çeşitli hadis-i şeriflerde bildirilmiştir.
Muharrem ayı, Zilkade, Zilhicce ve Receb ile beraber Kur’ân-ı kerîmde kıymet verilen dört aydan biridir. (Tevbe, 36) Muharrem ayının birinci gecesi, müslümanların kamerî yılbaşı gecesidir.
“Mevlid Gecesi”, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber Efendimizin doğum günü, bütün müslümanların bayramıdır. “Mevlid Gecesi”, “Kadir Gecesi”nden sonra en kıymetli gecedir. Hattâ, Mevlid gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğu da bildirilmiştir.
Resûlullah Efendimiz, Mevlid gecelerinde Eshâb-ı kirâmına ziyâfet verir, dünyâyı şereflendirdiği günde meydâna gelen ve çocukluk zamanlarındaki şeyleri anlatırdı. Hz. Ebû Bekir (radıyallahü anh) de, Halîfe iken, Eshâb-ı kirâmı toplar, Resûlullah Efendimizin dünyâyı teşrîfindeki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. O gece, Resûlullahın doğum zamanında görülen hâlleri, mu’cizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevâptır.
Peygamber Efendimizi öven çeşitli “Mevlid Kasideleri” vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de her zaman okunan “Mevlid Kasidesi”ni Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bu kasîdelerin, asr-ı saâdetten sonra yazılması, bid’at olmalarını gerektirmez. Çünkü Peygamber efendimizi övmek ibâdettir. Her zaman Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid’at değil, sevâp olur.
Mevlid-i şerîf okumak, Resûlullahın dünyaya gelişini, mirâcını ve hayâtını anlatmak, O’nu hatırlamak, O’nu övmek demektir. Her müminin Resûlullahı çok sevmesi gerekir. Bu da zâten îmânın gereğidir. Çok sevmek, kâmil mümin olmanın da alâmetidir.
Kur’an-ı kerimin bir çok yerinde Resûlullah övülmekte ve ona uymak emredilmektedir.
Bazı âyet-i kerimelerde de şöyle buyurulmaktadır:
“Biz, seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [Enbiyâ, 107]
“Biz, seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” [Sebe’, 28]
“Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin. Senin için bitmeyen, sonsuz mükâfât vardır. Elbette sen en büyük ahlâk üzeresin.” [Kalem, 2-4]
“Rabbin sana [çok nimet] verecek, sen de râzı olacaksın!” [Duhâ, 5]
“Allah ve melekleri, Resûle salât ediyorlar; ey îmân edenler, siz de ona salât ü selâm getirin.” [Ahzâb, 56]
Hadîs-i şerîfte de buyuruldu ki:
“Beni ana-babasından, evlâdından ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.” [Buhârî]